Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi -

Belgesel Sinemada Kadın Olmak Paneli

gelişim üniversitesi
  1.   Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
  2. Haberler


Belgesel Sinemada Kadın Olmak Paneli


Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi aracılığıyla Dr. Öğr. Üyesi Remziye Köse Özelçi, Dr. Öğr. Üyesi Sinem Tuna, Nagihan Çakar Bikiç ve Ahmet Bikiç’in katılımıyla “Belgesel Sinemada Kadın Olmak” isimli panel gerçekleştirilerek sinema ve kadın ilişkisi gündeme getirildi.


İstanbul Gelişim Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Şükran Güzin Ilıcak Aydınalp 11 Aralık Salı günü saat 13.00’da panel gerçekleştirdi. “Belgesel Sinemada Kadın” isimli panele, Dr. Öğr. Üyesi Sinem Tuna, Dr. Öğr. Üyesi Remziye Köse Özelçi, Nagihan Çakar Bikiç ve Ahmet Bikiç’in katıldı. Panelde, kadının toplumsal düzendeki yeri ve tarihsel süreçteki rol değişimleri, geçmişte ve günümüzde dövmenin tarihi, belgesel sinema ve kadın ilişkisi gibi pek çok konu tartışıldı.
 
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çekilen DEQ isimli belgeselin izlenmesi ile başlayan, Doç. Dr. Şükran Güzin Ilıcak Aydınalp başkanlığındaki panelde, katılımcılar DEQ geleneği ve belgesel sinema üzerine tartışma gerçekleştirdi. Ahmet Bikiç, belgeselle ilgili olarak öğrencilere,  "belgesel sinemada yönetmenin yaratıcılığı önemlidir. Yönetmenlik yalnızca kare, diyalog ve müzikten ibaret değildir. Sahaya inildiği zaman o görüntü sağılmalıdır. Ayrıca, sahada özellikle kadınlarla çalışmak çok daha avantajlıdır. Çünkü kadınların ikna etme gücü daha yüksektir. Bu da belgesel projede çekim sırasında röportaj yapılacak kişilerin daha kolay bulunmasını sağlıyor. Ayrıca, birçok bölgemizde kadınlarla belgesel yaparken onlar erkeklerle çalışmaktan ziyade kadınlarla çalışmayı tercih ediyorlar. Bunun yanında kadınlar daha pratik, daha detaycı ve daha iyi organize olabiliyorlar" dedi. Nagihan Çakar Bikiç ise, "Anlatacak hikâyesi olan her insanın bir belgesel sineması olmalıdır, kadınların belgesel sinemada yer almasını daha çok seviyorum. Çünkü kurgusal sinemada olan kar ve çıkar durumları burada yok, daha özgür olduğumu hissediyorum" diyerek kadının hem kamera önünde hem de kamera arkasında var olması gerektiğini vurguladı. “Ne çekilirse çekilsin öncelikle detaylı ansiklopedik araştırma, daha sonra sahaya inerek o tolumdaki insanlarla iletişim kurmak önemlidir. Böyle bir belgesel çekmeden önce bölge ile ilgili derin araştırmalar yapmak gerekir. İnsanların güvenini kazanmalısınız. İnsanlarla yakınlık kurmalı ve samimiyet yaratmalısınız. Bu yüzden ilk birkaç gün kamera bile çıkarmadık. Bir bayan olarak belgesellerde yöre halkıyla daha kolay iletişim kurabiliyorum. Kadınlara güveniyorlar ve kadınların yaptıkları işe saygı duyuyorlar. Ayrıca, kadın ve erkek diye ayrım yapmayı da çok doğru bulmasam da bazen bazı işleri kadınların daha kolay yaptığını fark ediyorum. Bu yüzden kadınlar her konuda kendilerine güvenmeli ve farklı sektörlerde iş yapmak için çaba harcamalıdırlar.” diyerek Bikiç belgesel sinemanın inceliklerini de anlattı.
 
Panel’in ilerleyen aşamalarında Sinem Tuna ve Remziye Köse Özelçi, dünyada ve Türkiye' de "kadın" odaklı araştırma sonuçlarını paylaştı.  Bu kapsamda, Tuna ve Köse Özelçi, kadının doğadaki konumu, kadının anaerkil ve ataerkil toplum yapısındaki yeri, kadının dini söylemler ve demokrasi kavramındaki karşılığı, kadının parlamenter sistemdeki yeri, özel alan ve kamusal alan anlayışı, kadının kamera önü ve arkasındaki durumu gibi konular hakkında veriler iletti. Tuna ve Köse Özelçi, 2014 yılında film kahramanlarının %12’sinin, Hollywood yapımcılarının %23’ünün kadın; en karlı 253 filmin yapımcı ve senaristlerinin %83’ünün erkek olduğu yönünde veriler de sundu. Ayrıca kadınların kendilerine daha çok güvenerek daha iyi işler yapabileceklerini belirttiler.
 
Sinema sektöründe çok büyük bir yeri olmasına rağmen kadının nasıl yok sayıldığının vurgulandığı panelde, sinema ve kadın ilişkisinin ardından dövme geleneğinin başlangıcı ile ilgili bilgiler de aktarıldı.  Tuna, dövme geleneğinin M.Ö. 2000’li yıllara kadar dayandığı belirterek dövme tarihi hakkında bilgiler sunmuş, dövme geleneğinin yalnızca kadınları kapsamadığını erkeklerin de tarihsel olarak dövme ile iç içe olduğunu belirtti. Tuna, bu kapsamda belgeselin başarısını anlatırken, “Coğrafyamızın kadınına özgün bir belgesel izledik” dedi.
 
Soru cevap bölümünün ardından Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Doç.Dr. Şükran Güzin Ilıcak Aydınalp tarafından katılımcılara plaketler takdim edildi ve ardından hatıra fotoğrafı ile panel sonlandırıldı. Öğrencilerin yoğun bir ilgi gösterdiği etkinliğin ardından, öğrenciler, Nagihan Çakar Bikiç ve Ahmet Bikiç’i üniversitemizde misafir etmekten ve panelde aktarılan bilgilerden dolayı çok mutlu olduklarını belirterek benzer etkinliklerin yapılması konusunda isteklerini dile getirdiler.
 
Panelde, Camın Yolculuğu, Beypazarı’nda, Misafir, Rüzgarın Sesi, Koro, Çığlık, Son Eller, Büyükaşık’lar, Zilan’ın Renkler ve Camgeran gibi belgesellerle tanınan Nagihan Çakar Bikiç ve Ahmet Bikiç, DEQ belgeseli ile kaybolmaya yüz tutmuş bir geleneği gündeme getirdi. DEQ Kürtçe dövme anlamına gelmektedir, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin özellikle kırsal kesimlerindeki kadınların asırlardır güzel görünmek için vücutlarının çeşitli yerlerine dövmeler yaptırdığı bilinmektedir. DEQ belgeseli bu gelenek sergilenirken bir yandan da bölgenin kültürel çeşitliliğini vurgulamak adına Türkçe, Kürtçe, Arapça dillerine yer vermiştir. İnsanların günlük hayatlarından kesitler verilerek bölge olduğu biçimde izleyiciye aktarılmaya çalışılmıştır.


Haberler